24 Kasım 2012

Mahrem Görüşme



Evli hükümlülerin üç ayda bir aileleriyle özel olarak görüşmelerini sağlayacak madde düzenlenmeye devam ediyor. Bu düzenlemeler sırasında metne ‘Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan evli hükümlüler en geç üç ayda bir kez olmak üzere, üç saatten yirmi dört saate kadar eşleri ile ceza infaz kurumu personelinin yakın nezareti olmaksızın mahrem şekilde görüşebilirler’ yazılmış. Burada söylenmeye çalışılan aslında hükümlülerin eşleriyle cinsel ilişkiye girebileceği, odanın kamerayla izlenmemesi ve dinlenmemesi gerektiğini anlatmak için ‘mahrem’ kelimesi seçilmiş.

Aslında ‘hak’ olması gereken bu özel görüşmeler hükümlülere iyi hal ödülü olarak sağlanacak.

Tabi birçok ülkenin aksine bizde eşcinsel hükümlülere böyle bir izin yok.

Bu uygulamayla aile bütünlüğünü korumasının hedeflendiği belirtiliyor. Diğer ülkeler bu görüşmeyi hükümlülerin dışarı çıktıklarında hayata daha kolay adapte olmaları için veya cezaevi içerisindeki şiddetin ve tecavüzün önüne geçmek için uyguluyor. Bizde ise önemli ve kutsal olan aile bütünlüğünün korunması.

Düzenlemeler sırasında dikkat edilmesi gereken birkaç şeyi de ben ekleyeyim;

1- Cinsel yolla bulaşan hastalıklar
2- İstenmeyen gebelik
3- Kadını tehdit yoluyla zorla görüşmeye çağırma
.
.
.
.
.

 

 

 

20 Kasım 2012

Halkalı Boyunlu Kadınlar



Kuzey Tayland'da Padaung kabilesine ait bir alt grupta, yaklaşık 5 yaşındayken kız çocuklarının boyunlarına ömür boyu taşıyacakları pirinç halkalar takılıyor. Bu halkalar, kızların yaşı ilerledikçe eskisinin çıkartılıp yenisinin takılması suretiyle artırılıyor. Pirinç ağırlık, baş ve omuzlar arasında sürekli gerginliğe neden olurken köprücük kemiği aşağı doğru itiliyor ve kaburgalar sürekli basınç altında kalıyor. Dolayısıyla omuzlar zaman içerisinde 45 derecelik açıyla aşağı doğru çöktüğü için kadınların boynu uzamış gibi görünüyor.

Bu uygulamanın ortaya çıkışına dair kız çocuklarını ve kadınları vahşi hayvan saldırılarından korumak, çirkin bulunacakları için esir olarak alınmalarını engellemek veya kültürlerinde önemli bir yeri olan ejderhanın görünüşünü yansıtmak gibi farklı hikâyeler söz konusu. Nedeni ne olursa olsun Padaung kadınlarında halkalı boyun güzelliği, saygınlığı ve zenginliği simgelerken aynı zamanda iyi bir evliliği garantiliyor.

Boyunlarındaki bu halkalar kadınlara özellikle ilk başlarda ciddi ağrılar yaşatıyor. Ayrıca boynu halkalı kadınlar başlarını geriye yaslayamadıkları veya öne eğemedikleri için su içmek gibi basit eylemlerde bile zorlanabiliyorlar. Uyuyabilmek için halkaları ve boynu destekleyen özel bir yastık kullanmak zorunda kalıyorlar. Sürekli halkalar altında kalan boyunda morarma veya derinin rengini kaybetmesi gibi problemler yaşanabiliyor veya enfeksiyon görülebiliyor.





19 Kasım 2012

Lotus Ayaklar



Çin’de 10. yüzyılda başlayan bir geleneğe göre 3–5 yaşlarındaki kız çocuklarının ayakları çok sıkı şekilde sarılarak ve hatta kırılarak, ayaklarının 8–12 cm arası kalması sağlanıyordu. Ayak bağlama (foot binding) adı verilen bu uygulamada kız çocuklarının ayakları çeşitli bitkilerin kaynatılmasıyla elde edilen sıcak suyun içerisine sokuluyor, masaj yapılarak yumuşatılıyordu. Ayak uzun bir sargıyla sıkıca sarılıyor, iki günde bir çözülüp temizleniyor ve tekrar sarılıyordu. Bu işlem ayağın normal boyuta gelmesini engelliyor ve zamanla başparmak hariç diğer parmaklar bükülerek ayağın altıyla birleştiği için ayakucu üçgen şeklini alıyordu. Ayakların büyümesi baskı uygulanarak engellendiği için ayağın üst kısmı kemer şeklinde eğiliyor, ayakla topuk arasındaki eklem genellikle kırılıyordu. Oldukça acı verici olan ve kangrene neden olduğu için %10 oranda ölümle sonuçlanan bu işlemler genellikle kız çocuklarının anneleri tarafından yapılıyordu.

Ayaklarıyla birlikte ayak bilekleri de sıkıca bağlanan kadınların bacaklarının alt kısımları bedenlerine göre oldukça ince bir şekilde gelişiyordu. Beden ağırlıklarını taşıyamayan kadınlar yürümekte zorlanıyor ve hayatlarını sürdürmek için yardım almak zorunda kalıyorlardı. Kadının sokakta dolaşması ve erkeklerle aynı mekanda bulunmasının hoş karşılanmadığı o dönemde küçük ayaklı kadınlar, kendi başlarına yürüyemedikleri için sokağa çıkamıyor dolayısıyla da kolaylıkla kontrol altında tutuluyorlardı. Bu nedenle küçük ayaklı kadınlar sosyal statü sahibi oluyorlardı ve bu kadınların iyi bir evlilik yapacaklarına, zenginlik içerisinde yaşayacaklarına kesin gözüyle bakılıyordu. Ayakları bağlanmamış olan kızlar ise ancak hizmetçilik yapıyor ve toplumda hoş görülmeyen, kimsenin istemediği erkeklerle evlenebiliyordu.

O dönemde güzelliğin simgesi olan küçük ayakları cinsel anlamda cezp edici bulan erkekler aynı ayakları çıplakken görmek istemediğinden, kadınlar sürekli sargıyla veya lotus adı verilen özel ayakkabılarla yaşamak zorundaydılar.

Hanedanlık'dan Halk Cumhuriyeti’ne geçildiği dönemde ayak bağlama uygulaması yasaklandı. Ancak yasaklanma gerekçesi uygulamasının kadınlar için sağlıksız olması değil, Hanedanlık dönemini çağrıştırıyor olmasıydı. Bu dönemde küçük ayaklı kadınlar çalışmak zorunda kaldılar ve yarı özürlü sayıldılar. Ayak bağlama yasaklandığı halde uygulanmaya devam edilince, küçük ayaklı kadınlarla evlenmek men edildi. Günümüzde halen ayakları bağlı olan 70-90 yaşları arasında Çinli kadınlar bulunmakta ve bu kadınların bir kısmı küçük ayaklı olmaktan gurur duymaktadır.



18 Kasım 2012

Sünnetli Kadınlar ve Waris Dirie


Sembolik olarak klitorisin veya dudakların çizilerek kanatılmasından cinsel organın dış kısmının tümüyle alınmasına kadar dört farklı türü olan kadın sünneti (female genital mutilation), türleri ve yaygınlığı bölgelere göre farklılık gösteren, özellikle Afrika kabilelerinde ile bazı Asya ve Orta Doğu ülkelerinde geleneksel bir uygulama.

Genellikle Doğu Afrika’da uygulanan, kadın sünnetlerinin %15’ini oluşturan ve içlerinde en ağırı olan III. Tip uygulamada; klitoris ve çevresi ile birlikte dudakların neredeyse tümü kesilerek çıkartılıyor, açık yaranın dış çeperleri bir araya getirilerek tümüyle dikiliyor, sadece idrar ve menstrüel kanamanın akabileceği, en fazla serçe parmağı genişliğinde bir delik bırakılıyor.

Afrika geleneklerine göre kadında cinsel zevk organı olan klitorisin tahrip edilmesinin kadının temizliği ve saf bir anne olabilmesi için gerekli olduğuna inanılıyor. Kesilip çıkartılan parçalar "erkeksi" ve "kirli" kabul ediliyor. Kızlıktan kadınlığa geçmenin şartı olarak kabul gören klitoris kesiminin yapılmadığı kadınlar dışlanıyor ve bu kadınların evlenmesi doğru karşılanmıyor. Ayrıca bakire kadınlar dikişleri genişlemediği veya açılmadığından dışarıdan kolaylıkla anlaşılabildiği için kadın sünneti bekareti dolayısıyla da kadının cinsel yaşamını kontrol altına almanın bir yolu olarak kullanılıyor.

Daha çok kız çocukları 3-4 yaşlarındayken uygulanan sünnet genellikle ilkel ve geleneksel koşullarda, anestezi kullanmadan, kadınlar arasında sessiz sedasız yapılıyor. Sünnet olan kız çocuklarının bir kısmı kan kaybı veya enfeksiyondan hayatlarını kaybediyorlar. Sağ kalan sünnetli kadınlar hiçbir zaman cinsel haz alamadıkları gibi menstrüsyon döneminde ve cinsel ilişki sırasında dayanılmaz ağrılar çekiyorlar.




1965 yılında Somali’de dünyaya gelen Waris Dirie, çölde göçebe yaşam süren bir ailenin kızıydı. 13 yaşında oldukça yaşlı biriyle evlendirilmeye zorlanınca evinden ve ailesinden kaçtı, günlerce çölde yürüyerek Modadişhu’daki akrabalarına sığındı ve oradan da hizmetçilik yapmak üzere Londra’daki Somali Büyükelçiliği’ne gitti. Somali’de patlak veren savaş sonucu Büyükelçi ülkesine geri çağrılınca bir lokantada temizlik işçisi olarak çalışmaya başladı ve orada ünlü bir fotoğrafçı olan Terence Donovan tarafından keşfedildi.

Modellik yapmaya başlayan ve oldukça da ünlenen Waris Dirie’nin, kariyerinin zirvesinde olduğu 1997 yılında Marie Claire dergisine verdiği ve kendi deneyimini anlatarak kız çocuklarının sünneti gerçeğini anlattığı röportaj dünya çapında ses getirdi. Aynı yıl kadın sünnetinin ortadan kaldırılması için Birleşmiş Milletler’in elçisi seçildi.


17 Kasım 2012

Halo Etkisi



Halo Etkisi (veya Hale Etkisi/Hatası), kişinin karakterine ait yargıların o kişi ile ilgili genel izlenimden veya göze çarpan bir özellikten etkilenebileceğini ifade eden bilişsel bir yanlılıktır. Başka bir deyişle kişinin herhangi bir özelliğinden yola çıkılarak o kişi hakkında genel bir yargının oluşması, kişinin tutum ve davranışlarının ya da diğer kişilik özelliklerinin bu yargıya göre değerlendirilmesi söz konusudur.

Buna göre karşımızdaki kişinin herhangi bir özelliğinin etkisinde kalarak diğer özellikleri hakkında genelleme yapıyoruz ve kişi hakkında edindiğimiz olumlu ya da olumsuz izlenim o kişi ile ilgili beklentilerimizi de etkiliyor.



13 Kasım 2012

Geri Tepme Etkisi



İlk defa Brendan Nyhan ve Jason Reifler tarafından terim olarak kullanılan Geri Tepme Etkisi (Backfire Effect), inançlarına aykırı bir kanıt ile karşılaşan bireylerin bu kanıtı reddederek inançlarına daha da sıkı bir şekilde bağlanmalarını ifade eden bilişsel bir yanlılıktır.

Geri tepme etkisine göre, bireylerin doğru olarak kabullendikleri herhangi bir olgu bilimsel olarak çürütüldüğünde bile bireyler üzerinde tam tersi bir etki yaratabiliyor. İnanç ne kadar ideolojik ve duygu-temelliyse, aykırı kanıtın etkisiz olma olasılığı da o derece artıyor. Kanıtın doğru olma olasılığına daha açık olmak yerine birçok kişi ilk etapta kabullendikleri olgunun doğru olduğunu ikna oluyorlar. İnançlarını sorgulamak yerine onlara sadık kalmayı tercih ediyorlar.




8 Kasım 2012

Baban Seni Dövüyor mu?



Polis memurunun şiddet gördüğü söylenilen 5 yaşındaki bir çocuğa "baban seni dövüyor mu" diye sorduğu, çocuğun "yaramazlık yaptığımda cezalandırıyor" cevabını "disiplin amacıyla poposuna vuruyordur" şeklinde yorumlayarak herhangi bir işlem yapmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Polis memuru bu konuda uzman olmadığı için popoya vurmayı disiplin aracı zannediyor ve üstelik çocuğun bu cevabının üstünde sigara söndürmeyi veya cinsel şiddeti içerebileceğini düşünemiyor. Oysaki şiddet veya suç mağduru olan çocukla ilgili bir ihbar değerlendirilirken;
  • Çocuğun ifadesi il ve ilçe merkezlerinde mevcut çocuk bürolarında alınmalıdır.
  • Çocuğun dinlenildiği durumlarda çocuğun yanında psikoloji, sosyal hizmet vb. alanlarında uzman bir kişi bulunması gerekmektedir.
  • Çocukla yapılacak görüşmeler yukarıdaki uzmanlardan en az biri tarafından gerçekleştirilmelidir.
  • Çocuk konuşamayacak durumdaysa anneyle görüşme yine uzman tarafından gerçekleştirilmelidir.
  • Kolluk kuvvetleri tarafından görüşme ile ilgili savcıya bilgi verilmelidir.
  • Görüşmeyi gerçekleştiren uzman(lar) tarafından sosyal inceleme raporu hazırlanmalıdır.
  • Bunların dışındaki her türlü uygulama geçersiz sayılmalıdır.
  • Polis çocuğun şiddete veya suça maruz kalıp kalmadığını çocuğun kendisine veya ailesine sorarak kendi başına karar veremez.
  • Savcı uygun görürse çocuk uzmanla görüştürülür gibi bir bilgi doğru değildir.
  • Çocuk gelip kendisi şikayetçi olsun diyerek ihbarın değerlendirilmemesi söz konusu bile olamaz.

Not: Yukarıda bahsedilen 5 yaşındaki şiddet mağduru çocuk için gerekli tüm işlemler yapıldı ve ilgili polis memuru yaptığı hata ile ilgili tam anlamıyla bilgilendirildi.




6 Kasım 2012

Çoğulcu Cehalet




Çoğulcu Cehalet (Pluralistic Ignorance) kavramı, ilk defa 1931 yılında Allport tarafından kamusal davranışlar ile özel inançlar arasındaki tutarsızlığı açıklamak için kullanılmıştır.

Bir gruptaki bireylerin çoğunun, aslında aynı olmalarına rağmen diğerlerinin bir şekilde kendilerinden farklı olduğunu varsayma eğilimini ifade etmektedir. Bu anlamda Sahte Konsensüs Yanlılığı’nın tezadı olarak kabul edilebilir.

Bireyler diğerleriyle aslında benzer olan düşünce, inanç ve tutumlarını farklıymış gibi algıladıklarında çoğulcu cehalet oluşmaktadır. Bir grubun çoğunluğu belli bir norma veya düşünceye inanmasa bile diğer herkesin inandığını zannettiği için o norma uyma veya o düşünceyi destekleme davranışı devam etmektedir.

Çoğulcu cehalet kısmen Seyirci Etkisi'ni açıklayabilir. Acil bir durum ile karşılaşıldığında çok sayıda seyirci söz konusuysa, içlerinden bir kısmı bir şeyler yapması gerektiğini düşünse bile hemen hiç kimse olaya müdahale etmemektedir. Diğer yandan, olaya bir kişi bile müdahale ettiğinde diğerlerinin de olaya müdahale etmesi olasıdır.

Çoğulcu cehaletin ilginç bir örneği romantik ilişkilerde görülmektedir. Bireyler ilk adımı atmada başarısızlık söz konusu olduğunda kendileri ve potansiyel partnerleri için farklı atıflarda bulunmaktadırlar. İlk hamleyi yapamayan kişiler kendi başarısızlıklarını reddedilme korkularına atfederken, potansiyel partnerlerinin başarısızlığını ilgi eksikliğine bağlamaktadırlar (Vorauer ve Ratner, 1996).




Kaynak;
Vorauer, J., & Ratner, R. (1996). Who’s going to make the first move? Pluralistic ignorance as an impediment to relationship formation. Journal of Social and Personal Relationships, 13, 483–503.




3 Kasım 2012

Adaletin Gözü Kör mü Acaba


"Adalet Geri Geldi" derken sanırım acele etmişim. Korkarım adaletin sadece bir kısmı geri gelmiş..


Peki ya daha ilk başta o adamı salıveren Savcı? Hadi o adam tutuklandı, elini kolunu sallayarak ortada dolaşamayacak. Ama o Savcı, o adam gibi adamları salıvermeye devam edecek. Sav'ya ne oldu? Adı bile geçmiyor. Oldu mu şimdi? Ya aynı hata bir daha gerçekleşirse?

Bir de düşünmeden edemiyorum.. S.A.'nın akrabaları karakolu, hastaneyi her yeri aramışlardı, Kahramanmaraş'a iki avukat birden göndermişlerdi. Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı'nı aradılar. Gerekirse haber yapılsın dediler. Ya gazeteye haber olmasaydı? Bakan'ın haberi olacak mıydı S.A.'dan? Bakan'ın bugüne kadar duymadığı daha nice S.A.'lar var. Onlara ne oldu?