29 Mayıs 2013

İnadına Birileri Daha Çok İçecek

Türkiye’nin az sayıda bağımlılık uzmanlarından biri olan Prof. Dr. Kültegin Ögel, Milliyet Gazetesi'nden Zeynep Miraç'ın sorularını yanıtladı ve alkol yasasını değerlendirdi.


Geçen haftanın en sıcak gündem maddelerinden biri, alkol satışlarını düzenleyen yasaydı. Suya atılan bir taş gibi, yarattığı ilk halkada alkollü içkilerin hangi saatlerde ve nerelerde içileceği tartışması yer aldı. Devam eden halkalarda ise yaşam biçimlerine müdahale, dayatmaların getirdiği ruh halleri ve uzun vadede bıraktığı tortuları gördük.

Prof. Dr. Kültegin Ögel, Türkiye’de sayıları epeyce az olan bağımlılık uzmanlarından biri. AMATEM’de, ÇEMATEM’de çalıştı. Bağımlılıkla ilgili derneklerin kurucusu oldu. Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF’le projeler yürüttü, üniversitelerde bağımlılık üzerine dersler verdi. Prof. Dr. Ögel, deneyimlerinden ve birikimlerinden hareketle yasayı ve yarattığı/ yaratacağı etkileri değerlendirdi.

Türkiye’nin denetlenmesi, yönlendirilmesi müdahale edilmesi gereken bir alkol tüketimi var mı?

Bence yok. Müdahale edilecek bir alan değil, önleme yapılacak bir alan. Bana bir alkol önleme programının adını söyleyebilir misiniz? Söyleyemezsiniz. Yok çünkü. Ama dünyada size yirmi tane sayarım. Yeşilay’ın yaptığı birkaç program var, onlar da tüm Türkiye’ye yayılmış bilimsel çalışması yapılmış programlar değil. Biz burada yanlış bir şey yapıyoruz. Sadece arzı önlemeye çalışıyoruz. Talebe önlemeye dair bir çaba yok. Bunun nesi önleme?

Türkiye’de alkol bağımlılığı oranı ne?

Yüzde 0.8’in altında. Bu, aslında yüzde olarak çok düşük Avrupayla kıyasladığımızda. Ama bizim nüfusumuz yüksek olduğu için o yüzde içine düşen insan sayısı fazla.

‘Kullanılan dil etiketleme’

İktidarın, alkole karşı takındığı, Başbakan’ın “Kafası kıyak nesil istemiyoruz” cümlesiyle vücut bulan tavır; içki içenler için bir etiketleme mi?

Kanunun çıkıp çıkmaması değil; kanun çıkarken kullanılan dil etiketleme. Ben bunu kurulamayan empatiye bağlıyorum. Karşımızdakini anlayabilsek zaten etiketleme de ortadan kalkacak. Mesela maçlara girerken alkol oranlarına bakılması... Bu da etiketleme. Her alkol içen gidip maçta olay mı çıkarıyor?

Bu etiketlemelerin kişiler üzerinde nasıl bir tortusu olur?

Dışlanmışlık. Toplumda istenmeyen davranışlar, dışlanmışlardan gelir. Çünkü artık o toplumla aynı değerleri taşımadıklarına inanırlar. Madem aynı değerleri taşımıyorum, istediğim gibi davranırım diye düşünürler.

Bu kanunu çıkarak hükümet, alkol kullananlara “Sizinle aynı değerleri paylaşmıyoruz” mesajı mı verdi?

Evet. Onlar da kendilerini şu anda dışlanmış hissediyorlar. “Ben buraya ait değilim” duygusunu yaşıyorlar. Ve bu bir kısır döngü gibi devam eder. Toplumda birlik duygusu zedelenir.

‘Düzenleme koruyucu değil’
Siz yeni kanunun etkili ve yararlı olacağın inanıyor musunuz?

Ben bağımlılık uzmanıyım. Alkolün toplumdaki zararlarıyla en çok karşılaşan benim. Bağımlılığın önlenmesini en çok isteyen de benim. Ama şu an yapılanları yanlış ve heba edilmiş bir süreç olarak görüyorum. Artık bir kamplaşma oldu. Halbuki biraz daha çalışıp altı ay sonra bir kanun çıkarılabilirdi. O yüzden bu fırsatın heba edildiğini düşünüyorum.

Bu yeni kanun, hedeflendiği gibi 58. maddeyi yerine getirmez mi?

Hayır. Bu haliyle bu düzenleme koruyucu değil. Ben buna devekuşu sendromu diyorum.

Nedir o sendrom?

“Ben bir şey yaptım ve artık bu işi çözdüm” sanmak. Bunu birçok alanda yapıyoruz; ruh sağlığında, şiddet olaylarında... Kast ettiğim şu. Saat 22.00’den sonra satış yasak. Niye 21.00 ya da 23.00 değil de 22.00? Yurtdışı örneklerinde görüyoruz, bu saati koyarken bir plana göre koyuyorlar. Bir hesaplama yapılıyor; gençler saat kaçta, yetişkinler kaçta alıyor alkolü? Bir istatiksel bilgi var, önleme projesi var. Bizim bu kanun için acaba kaç bağımlılık uzmanıyla çalışıldı? Ben herhangi bir bilimsel destek alındığını duymadım. Zaten bütün Türkiye’de toplam 10-15 bağımlılık uzmanıyız, hiçbir arkadaşımdan destek alınmadı.

Neden bağımlılık uzmanlarının sayısı bu kadar az?

Bağımlılık uzmanı olması için bağımlılık kurumunun çok olması lazım. Bizde ise bu kurumlar çok az, bağımlılık tedavi merkezi açamıyoruz. Yönetmelikler imkan vermiyor, ancak yataklı kurumlar açılabiliyor. Devletin açtığı yerlerin sayısı da çok az.

Bir ruh sağlığı uzmanı olarak şu soruyu cevaplar mısınız: Alkole erişimin kısıtlanması veya yasaklanmasının insan psikolojisinde yaratacağı etki ne olur?

İnsanın temel refleksi otoriteye karşı gelmektir. Ne kadar otoriterleşirseniz, insan kendi egosunu korumak için direnç göstermeye başlar. Her şeyi her alanda yasaklamak otoriterleşmedir ve kesin bir tepki doğuracaktır. Ben ne olacağını söyleyeyim, bugün birçok alkol hastası gördüm. Hiçbirini bu yasa engellemez. Dahası, hasta olmayan, alkole eğilimli gençler var, onları da engellemez. Ne olacak? Ya biz bu kanunları uygulayamayacağız; ya da bu espriye vurulmaya başlayacak ve sistem dışına çıkılarak yan yollara başvurulacak.

Sistem dışı yollardan kast ettiğiniz nedir?

Burada meyhaneyi kapatırsanız, gider bakkalın arkasındaki tezgahta içer. Birçok bürokrat hastam var, kimse alkol bağımlısı olduklarını bilmiyor. Gidip bakkallarda içiyorlar. Aslında bilsek onun içtiğini belki önlem alacağız. Mesela Erzurum ya da Konya alkol satan yerleri zor bulacağınız şehirler ama tüketim hiç de düşük değil. Nerede içiliyor? Yol kenarlarında. Sistemin dışına çıkanı kontrol edemezsiniz.

Bu otoriterleşme tavrının toplumun genel ruh haline yansıması nedir?

Otoriterlik otoriterliği, sertleşmeyi getirir. Bana ne kadar sert davranırsanız ben de size öyle davranırım. Sonra da şiddet niye arttı deriz. Alkole karşı sertleştikçe inadına birileri daha çok içmeye başlayacak.

‘Mevcut yasayı uygulasak yeterdi’
Asıl hedef, gençleri korumaksa bir insan ne zaman bağımlı oluyor?

18 yaşın altında içmeye başladıysa. 21 yaşına kadar bu içme süresi düzenliyse bağımlı olma oranı çok yüksek. 21 yaşından sonra alkole başlayanlarda bağımlı olma oranları çok düşük. Bu durumda en önemli önlem, 18 yaşın altındakilere alkol satılmamasıdır. Bu zaten kanunumuzda var. Uygulanıyor mu? Hayır. Çocuğumu yollasam, “Koş bana rakı kap gel” desem, bayi soracak mı yaşını? Sormayacak. Biz şu an mevcut yasayı uygulayamıyoruz ki. Yasayı uygulasak zaten büyük oranda önleriz.

Alkol tüketimini iönlemede en etkili yöntem modadır
Türkiye’de alkol tüketiminin sosyoekonomik bir dağılımı var mı?

2004’e kadar bu araştırmaları yapıyorduk. Böyle bir dağılım olmadığını gördük, her sosyoekonomik düzeyde eşit dağılıyordu. Kadınlarla erkekler arasında fark vardı. Son yıllarda bu farkın kadınlar tarafından biraz kapandığını görüyorum.  

2004’ten bu yana bu çalışmalar yapılmadı mı?

Bir iki lokal çalışma yapıldı ama Türkiye’yi kapsayan çalışmalar yok.

Neden? Ne değişti 2004’ten bu yana?

Okullarda araştırma yapma olasılığımız çok azaldı. İzin verilmiyor. Üniversiteler bu konuda çok zorlanıyorlar. “Uyuşturucu derseniz, çocukların aklı uyuşturucuya gider” gibi nedenler öne sürülüyor. Bizim özel izinlerle yaptığımız çalışmalarda gördüğümüz, gençler arasında alkol tüketiminde azalma olduğu. Aslında bu, hükümet tarafından bir propaganda malzemesidir.  

Sizce neden azalma oldu?

Önlemede en etkili yöntem modadır. Mesela şu anda sigara “out”. Eskiden sigara içen bir genç cool’du. Toplum muhafazakarlaşıyorsa ben de içki içmeyi bırakırım. İçmeye ihtiyacım varsa, Tekel bayini Mekel bayi yapın, gider alırım içkiyi.

‘1920’deki kanun 4,5 ayda çıktı’
Kanun ne kadar zamanda çıktı?

Bir ayda. 1920 yılında Türkiye alkolü yine yasaklamıştı, Men-i Müskirat kanunuyla. O 4,5 ayda çıkmıştı. Türkiye’nin ilk meclisinde 4,5 ayda çıkan kanunun yanında 1 ayda çıkan bir kanun bize şunu gösteriyor: Üzerinde yeterince konuşmadık. Yeterince tartışmadık. Ama amacımız yasaklamaksa tabii yeterli bir süre.

‘Bizim hâlâ bir alkol eylem planımız yok’
Sizce hükümet karar aşamalarında toplumun ruh halini ne kadar gözetiyor?

Sadece bu hükümet değil, hiçbir hükümet gözetmiyor. Sonuçta sosyolojik kararlar alınıyor ama sosyal psikolojiye bakılmıyor. Biz zaten sağlığı sadece fizik sağlığı olarak algılıyoruz. Geri kalanına “Bu bir irade sorunu” diyoruz. Oysa insanı ciddiye almak lazım; insanoğlu çok kompleks bir yaratık, ne zaman ne yapacağı hiç belli olmaz.

Bu kararlar ve karar alma süreçleri, hükümetin iktidarını yeniden ve yeniden onaylatması mı?

Alışkanlıklar kültürel bir yapının yansımasıdır. Ben hiç alkol içilmeyen bir ailede büyüdüysem ve alkol hep bana kötülendiyse, benim karşı tarafı anlama, empati kurma şansım kalmıyor. Tersi de geçerli. Hep alkol içilen bir ailede büyüdüysem, babam hep bir manzara karşısında içtiyse, manzara görüp de içmeyeni anlama şansım kalmıyor. Ben burada empati kurmakta eksiklik olduğunu düşünüyorum.

Hayatında içki içmemiş olan Başbakan’ın keyif için içki içen birini anlamasına imkan olmadığını mı söylüyorsunuz?

Evet. Empati yapabilmek için kişinin kendini biraz zorlaması mı gerekiyor.

Peki empati yapamadığınız bir konuyla ilgili kısıtlayıcı bir karar almak adil mi sizce?

Eğer bilim adamlarına sorduysa, araştırmalara dayalı bir çözüm yöntemiyse, bir stratejinin parçasıysa, o zaman adildir. Sorum şu, Türkiye’nin bir Alkol Eylem Planı var mı? Yok. Oysa Avrupa Birliği bizi bu planı yapmak için zorluyor. Biz bu planı hazırlamıyoruz, ama kanun çıkarıyoruz.

‘Bir modele karar verilmeli’
Hükümetin argümanlarından biri, pek çok gelişmiş ülkede benzer düzenlemelerin olduğu. Siz o ülkelerle karşılaştırınca bu argümanı haklı ve ikna edici buluyor musunuz?

Hayır. Bana desinler ki, Amerika’da şu eyaletin çok katı alkol kuralları var. Derim ki, o eyaletteki bütün kuralları alıp buraya getirin, kabul ediyorum. Ama İngiltere’den bir kural, İsveç’ten bir kural, Amerika’dan bir kural alınca bu hiçbir şey demektir. Mesela Fransa’da alkolü istediğiniz saatte içebilirsiniz, işte de içebilirsiniz. Fransa’da alkolle ilgili karşılaşılan en büyük sorun, alkole bağlı hastalıklar; mide, beyin vs hastalıkları. Çünkü yavaş yavaş gün boyu sürekli alkol alınıyor. İngiltere’de ise işte içmek yasaktır. Satış da erken saatlerde 22.00’de biter. Orada karşılaşılan sorun da alkole bağlı şiddettir. Çünkü kişi kısa zamanda, işten çıkışla 22.00 arasında ne içebilirse içiyor. Biz neyi istiyoruz? Fransa modelini mi, İngiltere modelini mi? Buna karar vermeliyiz ama elimizde istatiksel veriler, toplumsal araştırmalarla almalıyız bu kararı.

İngiltere örneğinden yola çıkarsak, süre kısıtlaması getirmenin kısa sürede fazla miktarda alkol tüketimi getireceğini mi düşünmeliyiz?

Tabii. Daha hızlı içiliyor ve şiddet, agresyon, hem kendisine hem çevresine zarar verme oranları artıyor.

‘Yüzde 80 içmez yüzde 5 ne yapsan içer’
İran’da alkollü içkiler 1979’dan bu yana yasak ama her yıl alkol tüketimi gittikçe artıyor.2012 yılında ülkeye 780 milyon dolarlık kaçak içki sokulmuş. Bu örnekten yola çıkarsak kısıtlamaların Türkiye’de alkol tüketimini artıracağını öngörüyor musunuz?

1995’ten beri okullarda önleme eğitimleri veriyorum. Sınıfın yüzde 80’i sizi ilgiyle dinler. Bunlar ne çok alkol içeceklerdir ne de uyuşturucu kullanacaklardır. O sınıftan çıktığımda derim ki, “Vay be ne önleme yaptım”. Bir de geri kalan yüzde 20 var. Yüzde 5’i ne yaparsanız yapın içecek. Yüzde 15’lik bir grup vardır ki, kararsızdır ve benim asıl hedefim onlardır. Alkol tüketimi bu grup için cazip hale geliyor. Yoksa o yüzde 80 zaten içmeyecek. Onlar bu kanunu destekleyecek ve diyeceğiz ki “Toplumun çoğunluğu bu kanunu destekliyor”. Al işte devekuşu sendromu!




5 Mayıs 2013

TPD'den 1 Mayıs'ta Yaşananlara Tepki

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutlamak isteyen meslektaşlarımızın da içerisinde bulunduğu gruplara güvenlik güçleri tarafından yapılan müdahaleyi üzüntüyle izledik.

Taksim'e yürümek isteyen kitleye karşı girişilen müdahale, sadece fiziksel değil aynı zamanda psikolojik problemlerin yaşanmasını da tetikleyebilmektedir. Bu tür deneyimler müdahaleye maruz kalan bireyler, onların yakınları ve medya aracılığıyla bu tür görüntülere defalarca şahit olan toplumda korku, şiddet, güvensizlik ve çaresizlik duygularını harekete geçirerek toplumsal vicdan ve adalet duygusunda onulmaz yaralar açılmasına neden olabilmektedir.

Sosyal psikoloji çalışmaları, grupların karşılıklı olarak birbirlerinin davranışlarını etkilediklerini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla yürüyüş, gösteri gibi eylemlerde uzlaşma yolunun tercih edilmesi, 1 Mayıs'ta yaşanan ve istenmeyen davranışların benzer ortamlarda ortaya çıkmasının önüne geçecek ve bu şekilde toplum ruh sağlığının korunmasına katkıda bulunacaktır.

Türk Psikologlar Derneği olarak temel insan hakları olan ifade, örgütlenme ve gösteri haklarının şiddetle bastırılarak engellenmesini onaylamıyor ve şiddet uygulayıcıların bu eylemlerine yol açan yetkililerin bu konuda kendilerine düşen sorumluluğu üstlenmelerini talep ediyoruz.



Türk Psikologlar Derneği

Genel Merkez Yönetim Kurulu





4 Mayıs 2013

Çocukların Uyudukları Yerler

Fotoğrafçı James Mollison'ın, farklı ülkelerden ve farklı sosyo-ekonomik düzeylerden çocukları ve uyudukları yerleri fotoğrafladığı çalışması için tıklayınız.


2 Mayıs 2013

Kent Meydanı


Kent meydanları kentlinin gerek bireysel gerek toplanarak kendini ifade edebileceği, toplumu birbirine bağlayan, kent içinde çeşitli aktivite ve etkinliklerin gerçekleşmesine olanak sağlayan ortak, geniş toplanma alanlarıdır. Sahip oldukları fiziksel ve toplumsal özellikleriyle kent içinde simge oluşturarak kentin kimliğini yansıtırlar.

Kent meydanı parçası olduğu kentle fiziksel, sosyal, kültürel, tarihsel bağlamda parklarıyla, binalarıyla bir bütündür. Kentliler tarafından kendiliğinden oluşturulur, herhangi bir otorite tarafından belirlenemez. Dolayısıyla kentlinin içselleştirildiği kent meydanının sahip olduğu özellik ve işlevleriyle kullanıcıların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde korunarak düzenlenmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir.