5 Mart 2013

İstanbul'da Bir Sığınmaevi

Kadın süründürme evi

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın geçen yıl 8 Mart hediyesi olarak hazırladığı "Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesi Yasası" bir yıldır yürürlükte. Geçen sürede, polislerin eğitileceği, sığınak sayısının arttırılacağı, kadınlara destek mekanizmalarının hayata geçirileceği söylendi. Bir yılın ardından karakol ve sığınmaevlerinin durumunu görmek için, şiddet görmüş bir kadın gibi iki karakola başvurdum, İstanbul'da Aile Bakanlığı'na bağlı bir sığınmaevinde üç gece geçirdim. Gördüm ki sığınak sayesinde bazı kadınlar canlarını kurtarabiliyor ama bunun için bir yatakta dört kişi yatmaya mecbur kalıyor. İşte yaşadıklarım:
"Başımı kalorifere çarptı"
21 şubat, akşam 6 suları... Kasımpaşa Polis Merkezi'ne doğru yürüyorum. Şiddet görmüş bir kadınım. Beni memleketimden yatalak akrabama bakmak üzere gönderdiler. Ama ben bir "hata" yaptım, "face"ten tanıştığım bir adamla ilişki yaşadım. Adam öncelerı iyi gibiydi ama sonra psikopat çıktı. Ayrılmak istediğimi söyleyince şiddetin dozunu iyice artırdı. Geçen akşam kafamı kalorifere çarptı. Sabahtan beri "Seni öldüreceğim, marta çıkmayacaksın" diye mesaj atıyor. Çok korkuyorum, sığınmaevine gitmek istiyorum.
"Hayır, ben evsiz değilim"
Polis merkezinin girişinde bir sürü polis var, ürkerek yaklaşıyorum. Güvenlik kulübesindeki polis, neden sonra yanıma geliyor. Hikâyemi anlatıyorum. "Korkma" diyor "Hiçbir şey yapamaz, dağ başı mı burası, hem hükümetimiz bu konunun üzerinde çok duruyor." Bunlar iyi. Ama ben, o adamın, daha önce koruma kararı çıkartan karısını öldüresiye dövdüğünü, korktuğumu, bu nedenle şikâyetçi olmak istediğimi söyleyince polis bana hayatî bir noktada yanlış bilgi veriyor: "İşlem yapabilmemiz için, mutlaka şikâyetçi olman lazım." Oysa ki düzenlemeye göre, mağdur kadın şiddet gördüğü kişiden şikâyetçi olmasa da sığınmaevine yerleştirilebilir.
Ertesi akşam Levent Polis Merkezi'ndeyim. Bu kez başvurumu alıyorlar. Sonra "Bunu Metin Oktay'a götüreceğiz" diyorlar. Metin Oktay ??? Evsizlerin götürüldüğü yer! Polislerden birisi "Ama orayı görüp de 10 dakika sonra kaçmayasın" diyor. Ama kendi aralarında da tartışıyorlar. Biri diyor ki, "Kadına şiddet farklı, evsiz farklı." Bu arada "Seni memleketine gönderelim" de diyorlar. Neyse ki, Aile Bakanlığı'nın şiddetle ilgili "Alo 183" hattını arıyorlar. Oradakiler telefonla hikâyemi dinleyip "Kadın sığınmaevine gidecek" diyor. Oh, sonunda! Polisler bu kez sığınağı arıyor. Bana dönüp "20 kişilik yerde 66 kişi kalıyormuş. İnsanlar yerlerde yatıyormuş. Ona göre!" diyor.
Belki de battaniye üzerinde
Ve sığınmaevi... Avrupa yakasında, polis merkezlerine başvuran bütün şiddet mağduru kadınların getirildiği ilk adım sığınağı. Yer açılırsa, diğer sığınaklara gönderilmek üzere ilk buraya getiriliyorsunuz. İki polis yanımda, nöbetçinin yanına gidiyoruz. Bu görevli de erkek. Odada iki polis bir de 16 yaşında Azeri kız var. Görevli onların önünde başımdan geçenleri anlatmamı istiyor. Bu arada içeri kucağında bebekle bir kadın giriyor: "Ben çıkışımı istiyorum". Görevli "Sen bir saat önce gelmedin mi?" diye sorunca "Evet ama" diyor "Burda kalınmaz. Oturmak için bile yer yok. Çocuğa su istiyorsun, temiz mi değil mi bilmiyorsun." Görevli, bana "Haklı, bir şey diyemiyorsun. Size de söylüyorum, battaniye üzerinde yatabilirsiniz" diyor.
Biri beyaz diğeri siyah terlik
Kadınların olduğu bölüme gidiyoruz. Büyük, demir, koyu gri bir kapı... Biz girince kapıya dönen yüzlerden biri gülümseyip "Hoş geldin" diyor. Kadınlar getirilen çaya üşüşürken, ben girişteki televizyon odasında, boşalan koltuklardan birine oturuyorum. Etrafta bir sürü kadın, ağır bir koku ve ciddi bir gürültü var. Bir de kavga eden, koşturan, ağlayan, oracıkta altı değiştirilen çocuklar. Burası aslında dört oda bir salon, büyük bir ailenin kalabileceği bir ev gibi. Ama o akşam orada 70 kişi var. Kadınların bir kısmı televizyon odasında dip dibe konmuş altı kanepe ve üç koltukta oturuyor - koltuklardan birinin minderi yok. Bir grup kadınsa akşamı banyoda geçiriyor. Banyo penceresinin önünde, kimi oturuyor, kimi ayakta. Orada sigara içiliyor. Banyoya geçtiğimde yorgunluktan çömelince bana ters çevrilmiş bir kova uzatıyorlar, üzerine oturmam için.
Görevli oradan oraya koşturuyor, kimi çocuğa bez soruyor, kimi su için bardak. Ben de bir ara boş bulduğumda "Çantamı nereye koyacağım" diyorum. "Yer yok, yanında duracak" diye cevap veriyor. "Peki kıyafet, terlik? Benim hiçbir şeyim yok." "Bizde de yok" diyor görevli. Sonradan görüyorum ki evden gecelikle kaçan burada gece gündüz gecelikle duruyor, sokaktayken adamın elinden kurtulan, o sırada ayağında çizmesi varsa çizmesiyle... Bir kadının ayağında biri beyaz diğeri siyah terlik var. Giden kadınların bıraktıklarından böyle çözümler üretilebiliyor. Ha bir de "Diyanet çözümü" var. Onu sonra anlatacağım.... Görevliye umutsuzca "Banyo için havlu" diye soruyorum. Görevli bana çaresizce bakıyor. Diş fırçasının da burada ultra lüks olduğunu kısa zamanda kavrıyorum.
Diyanet pasta getiriyor
BURASI istasyon sığınak. Yani şiddet mağduru kadınlar önce buraya getiriliyor, başka sığınaklarda yer açıldığında oralara naklediliyor. Benimle konuşan görevli "Nakil, hiç belli olmaz, bir ay da sürebilir, daha fazla da" diyor. Kadınların bu süre içerisinde alabildiği tek uzman desteği psikologlarla yapılan görüşme. Psikologlar da her gün yeni gelen bir sürü kadınla görüştüklerinden ayırdıkları süre çok sınırlı oluyor. Ve üç psikolog üç kişiyle aynı anda aynı küçük odanın içinde görüşüyor. Bu sırada mahremiyet için yapabileceğiniz tek şey sesinizi alçaltmak. Psikolog görüşmesinin dışında hiçbir uzman desteği yok. Ne kadınlara hukuki haklarıyla ilgili bilgilendirme, ne şiddetle ilgili bir atölye yapılıyor. Duvarlarda "Kadına şiddete hayır" bile yazmıyor. Sığınmaevindeki tek etkinlik, dinî sohbetler. Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan gelen görevliler çarşamba ve perşembe günleri ikişer saat kadınlara kendi pencerelerinden dünyayı anlatıyor. Bu arada kadınların çok ihtiyacı olan ama sığınmaevinde bulunmayan şeyleri yanlarında getiriyorlar. Sığınmaevindeki külot problemi onların müdahalesiyle çözülmüş mesela. Kadınlar din görevlilerinin çok güzel pasta börekler getirdiğini de söylüyor.
"Ağlama oğlum"
Beş aylık Ulaş var gücüyle ağlıyor. Sabahtan beri ateşi var. 19 yaşındaki annesi Arzu, onu ayağında sallayarak uyutmaya çalışıyor. Ama Ulaş uyumak bir yana sakinleşmiyor bile. Ateşi 38.5 derece. Hastaneye götürülüyor. Doktor ilaç yazıyor ama annesinin ilaçların farkını ödeyecek parası yok. Çaresiz dönüyor sığınağa. Ulaş'ı emzirmeye çalışıyor ama bir şey yemediğinden sütü de gelmiyor. Ağlayan oğluna gözleri dolarak çaresizce "Ağlama oğlum" diyebiliyor sadece. Sonra Ulaş'ın ateşi 39.5 dereceye çıkıyor. Tekrar hastaneye gidiyoruz. Bu defa iğne yapıyorlar da çocuk biraz rahatlıyor. Ama ilaçların alınması lazım. Neyse ki, ertesi gün ablasıyla buluşuyor da, o ilaçları alıyor. Arzu'yu kocası ikinci kattan atmış "Allah'tan bir şey olmadı, sadece kolum kırıldı" diye anlatıyor. Kaçarak evlendiği için ailesi ona küs, ablasının babasını ikna etmesini bekliyor, ama "Ben bu çocukla nasıl bekleyeceğim" diyor.
Sığınmaevinde pek çok kişi burada kaptığı mikroptan dolayı hasta. Bir gözü şiş ve kapalı kadının, şiddet sonucu değil de sığınakta kaptığı enfeksiyon sonucu böyle olduğunu öğreniyorum. Hasta kadınlara sigortaları varsa hastaneye gidebilecekleri, yoksa pazartesiyi beklemeleri gerektiği söyleniyor.
Çoraplar arasında uyku
Gece saat 12'ye yaklaşırken görevli "Hanımlaaar yatma vakti" diyor. Sıraya girip kullanılmış battaniyelerden birer tane alıyoruz. Görevli, çocukları için de battaniye alanlara "Hanımlar, bir tane... Sonra, gece gelenlere battaniye kalmıyor" diyor. Bir iki çarşaf, kapanın elinde kalıyor. "Nerde yatacağım" diyorum görevliye "Nerde yer bulursan" diyor.
Sığınaktaki dört odada dip dibe sıralanmış tek kişilik yataklarda kadınlar genellikle ikişer kişi yatıyor. Çocuklarıyla aynı yatakta üç kişi yatan da var, dört kişi yatan da... Ben ilk iki gece televizyon odasındaki bir çekyatta çocuklu bir kadınla yatıyorum. Çocukların üzerinde tepinmiş olduğu kırlentin üzerine paltomu serip, kendime yastık yapıyorum. Üçüncü gece beraber yattığım kadın hastalanınca, koridorun yanında yere konmuş yataklardan birinde yatıyorum. Burada dip dibe konmuş yedi yataktan adım atacak yer yok. Yatmadan önce "ayaklar battaniyenin altına" deniyor, ayak kokusu yayılmasın diye...
Yanımda yatan 50 yaşlarındaki teyze ışık gelmesin diye gözlerini, koku ve mikroptan korunmak için de burnuyla ağzını tülbentlerle bağlamış. Ürkütücü görünüyor. Yatıyoruz, bir süre sonra iki tarafımda bükülen dizlerin arasında benim bacaklarıma yer kalmıyor. Ayağımı uzatabildiğim zamanlarda ayağımın altında bir kadının saçlarını hissediyorum. Kafamı kaldırdığımda ise bir çocuğun çorabıyla burun buruna geliyorum... O gece hiç uyuyamıyorum.
Geceleri biz yattıktan sonra da gelenler oluyor. Görevli, onları bir yerlere "tıkıştırıyor." Bazı kadınlar ise koltukta oturur vaziyette uyuyor. Onlar genellikle bir sonraki gün gidiyor. İki haftadır burada olanlardan Muazzez "Siz şanslısınız, ben ilk gece betonda battaniyenin üzerinde yatmıştım" diyor. Şubat ayının ortalarında sığınakta yaklaşık 100 kişinin kaldığını ve battaniye üzerinde yatıldığını, o dönemde burada kalan başka pek çok kadından da duyuyorum.
Tuvaletten sonra el yıkayamadık
SIĞINAKTA ciddi bir hijyen problemi var. Tuvalette, tuvalet kağıdı yok. Benim orada kaldığım üç akşam da sular kesildi. İlk ikisinde yaklaşık ikiüç saat, üçüncüsünde ise sabaha kadar. Üçüncü akşam sıvı sabun da bitti. Sabahleyin tuvaletler çok fena kokarken, yetmiş kadın ve çocuk, pek çoğumuz tuvaletten sonra ellerini yıkayamamış halde uyandık.
İş görüşmesine gidecek, yol parası yok
ÇİĞDEM "cinnet geçirip" televizyonu parçalayan kocası bir ara evden çıkınca kendini evden dışarı atmış. Gece 12'de karşı yakadan buraya taksiyle gelmiş. Bindiği taksiye parasının olmadığını söylememiş. Sığınaktakiler kefil olmuş, burada kalan kadınlara üç ayda bir verilen 100 lira yardımı alınca 65 lirasını taksiciye verecek. Geriye kalan 35 lirayı da "bozdurup bozdurup harcayacak." Kadınlar üç öğün yemeklerini sığınakta yiyor. Ama iş görüşmesine giderken yol parası büyük mesele. Bir kadın işe kabul edilmiş ama "Gelemiyorum, yol paramı siz karşılayın sonra maaşımdan kesin" diyerek telefonda işvereniyle çözüm üretmeye çalışıyor. Kimi kadınlar da "otobüs şoföründen rica etsem ne der acaba" diyor.
Her şeye rağmen
Üç uykusuz gecenin ardından, dizlerim dermansız, bademciklerim şiş şekilde ayrılıyorum sığınaktan. Bu süreçte "Sığınağa gelmesem beni öldürecekti" diyen kadınların çaresizce kocalarına döndüğünü görüyorum. Hele çocuklu olana, "Ne yapacaksın" diye sormaya utanıyorum. Çünkü seçenekleri ya şiddet ya da çocukların hastalıktan kırıldığı bu sığınmaevi... Öte yandan her şeye rağmen sığınağın bazı kadınları ölümden kurtardığını, yeni bir hayata kapı araladığını görüyorum. Bazı kadınlar "Yıllardır ilk kez dayak korkusu olmadan rahat uyudum" diyor. Ama bu uyku için devletin de bir yatağı esirgememesi gerekiyor.
***
Haberde, sığınmaevinde kalan kadınların, kimliklerinin açığa çıkmaması için, isimleri ve şiddet hikayelerinin bir bölümü değiştirilmiştir.
--------------------------------------------------------------

Herkese merhaba. Bugünkü Taraf gazetesinde İstanbul’da bulunan kadın ilk kabul birimi ile ilgili bir haber yayınlandı. Haberde, üç gün süresince ilk kabul biriminde kaldığını ifade eden muhabir arkadaşımızın yaşadıkları ve tespitleri anlatılıyor. 

Haberi BM toplantısı nedeniyle bulunduğum ABD’de duyar duymaz hemen ilgili Müsteşar Yrd. ve Denetim Hizmetleri Başkanımızı görevlendirdim. Arkadaşlarımız gazetede anlatılanları araştırıyorlar, haberde belirtilen eksiklikleri tespit ediyorlar. İstanbul Val.de bir açıklama yapacak.

Burada kadın sığınma(konuk) evi ile ilk kabul birimi arasındaki farka değinmek istiyorum. İlk kabul birimleri, başvuran kadınlarımızı 2 haftaya kadar misafir ettiğimiz geçici ve kısa süreli merkezler olup, vaka durumuna göre buralarda kalan kadın sayısı değişmektedir. Kadınlar bu ilk kabul biriminden kadın konuk evlerine nakledilmektedirler.

Haberden anlaşıldığı gibi fiziki eksikliğini tespit ettiğimiz yerle ilgili yeni bir bina kiralanması talimatını daha önce vermiştik. Yakın bir zamanda taşınacağımız ilk kabul birimini hep beraber ziyaret edeceğiz. Yaptığımız denetlemelerle var olan fiziksel eksiklikleri de giderme kararlılığındayız. Tek endişem yaptığımız olumlu çalışmaların yapılan bu haberlerin gölgesinde kalması. Her zaman söylediğim gibi bu sorun, sadece bir Bakanlığın ya da belli kişilerin değil, toplumsal bir mücadele ile çözümlenebilecek bir konu.

Bakanlığımızın aile, çocuklar, engelliler, yaşlılar, şehit ve gazilerin yanısıra en önemli konularından biri kadınlarımıza yönelik şiddetin önlenmesi. Bakanlığımız 1,5 yıl önce kurulduğundan bu yana pek çoğu kamuoyuna da yansıyan, bugüne kadar yapılmamış çok sayıda uygulamayı hayata geçirdik. Kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik yasayı çıkarttık. Kadın konuk evleri, şiddet önleme ve izleme merkezlerini açtık, açmaya devam ediyoruz. Güvenlik butonu olarak bilinen uygulamayı şimdilik pilot olarak uyguluyoruz. Çok ayrıntılı ve yenilikler içeren bir yönetmeliğin çıkmasını sağladık. Kadın konuk evleri ve bu evlerin doğru çalışmasını sağlayacak yapılanmayı kurduk ve her geçen gün bu modelleri sınayarak daha iyisini yapmaya çalışıyoruz. Şiddet gören kadınlarımızın başvuru ve sığınma süreçlerini hızlandırdık. Alo 183 hattımızı aktive ettik. 

Ama hepsinin ötesinde kadına şiddet olgusunu zihinlerde çözmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz. Pek çok STK’mızla bu konuda çalışma halindeyiz. Bunları yaparken ilkemiz, kadına yönelik şiddete karşı sıfır tölerans. Bu konuda daha yapacak çok işimiz olduğunun farkındayız. Başbakanımızın bugünkü grup toplantısında da söylediği gibi kadına yönelik şiddeti, kadına kalkan eli her fırsatta lanetliyoruz, yüreğimizin kaldırmadığı tüm şiddet sahnelerinden kurtulmak istiyoruz.

Şiddetin eskiden istatistiği tutulmadığı için artış var gibi gösterilmeye çalışılıyor.Daha önce toplum olarak şiddetin farkında değildik. Artık bilimsel olarak istatistik tutuluyor ve toplum olarak bu şiddetin daha fazla farkındayız ve gerekli tedbirler alıyoruz.

--------------------------------------------------------------

İstanbul Valiliği'nin Basın Açıklaması

Taraf Gazetesi’nde 05.03.2013 tarihinde “Kadın Süründürme Evi” başlıklı bir haber yayınlanmıştır. Habere konu olan yer, Kadın Konuk Evleri’nin “İlk Kabul İstasyonudur”. İstasyonumuzda şiddet gören kadınların yanı sıra, aynı zamanda kolluk kuvvetlerince getirilen sığınma ihtiyacı olan ve barınmaya muhtaç olan kadınlar da misafir edilmektedir. 

Bu nedenle zaman zaman misafir edilen kadınların sayısında artışlar olabilmektedir. Ancak şiddet gören ve güvenlik yönünden korunmaya ihtiyacı olan kadınlar, kadın konuk evlerine bu istasyondan ivedi olarak nakledilmektedirler. Kuruluşumuzun temizlik ve hijyen konusunda bir problemi bulunmamaktadır.

Gelen tüm kadınlara ihtiyaçlarına binaen psiko-sosyal destek, sosyo-ekonomik yardım, dayanışma ve yönlendirme yanında hukuki rehberlik hizmetleri de sunulmaktadır. Kadınlarımız, çoçuklarımız, gençlerimiz ve özürlülerimize hizmet veren sosyal hizmet kurumlarımızı her vesile ile değerli basın mensuplarımızın ziyaretlerine açık tuttuğumuzu özellikle belirtmek istiyoruz.

Kamuoyunun bilgilerine saygıyla sunulur.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder