Kadın süründürme evi
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın geçen yıl 8 Mart hediyesi olarak hazırladığı "Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesi Yasası" bir yıldır yürürlükte. Geçen sürede, polislerin eğitileceği, sığınak sayısının arttırılacağı, kadınlara destek mekanizmalarının hayata geçirileceği söylendi. Bir yılın ardından karakol ve sığınmaevlerinin durumunu görmek için, şiddet görmüş bir kadın gibi iki karakola başvurdum, İstanbul'da Aile Bakanlığı'na bağlı bir sığınmaevinde üç gece geçirdim. Gördüm ki sığınak sayesinde bazı kadınlar canlarını kurtarabiliyor ama bunun için bir yatakta dört kişi yatmaya mecbur kalıyor. İşte yaşadıklarım:
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın geçen yıl 8 Mart hediyesi olarak hazırladığı "Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesi Yasası" bir yıldır yürürlükte. Geçen sürede, polislerin eğitileceği, sığınak sayısının arttırılacağı, kadınlara destek mekanizmalarının hayata geçirileceği söylendi. Bir yılın ardından karakol ve sığınmaevlerinin durumunu görmek için, şiddet görmüş bir kadın gibi iki karakola başvurdum, İstanbul'da Aile Bakanlığı'na bağlı bir sığınmaevinde üç gece geçirdim. Gördüm ki sığınak sayesinde bazı kadınlar canlarını kurtarabiliyor ama bunun için bir yatakta dört kişi yatmaya mecbur kalıyor. İşte yaşadıklarım:
"Başımı kalorifere çarptı"
21
şubat, akşam 6 suları... Kasımpaşa Polis Merkezi'ne doğru yürüyorum.
Şiddet görmüş bir kadınım. Beni memleketimden yatalak akrabama bakmak
üzere gönderdiler. Ama ben bir "hata" yaptım, "face"ten tanıştığım bir
adamla ilişki yaşadım. Adam öncelerı iyi gibiydi ama sonra psikopat
çıktı. Ayrılmak istediğimi söyleyince şiddetin dozunu iyice artırdı.
Geçen akşam kafamı kalorifere çarptı. Sabahtan beri "Seni öldüreceğim,
marta çıkmayacaksın" diye mesaj atıyor. Çok korkuyorum, sığınmaevine
gitmek istiyorum.
"Hayır, ben evsiz değilim"
Polis
merkezinin girişinde bir sürü polis var, ürkerek yaklaşıyorum. Güvenlik
kulübesindeki polis, neden sonra yanıma geliyor. Hikâyemi anlatıyorum.
"Korkma" diyor "Hiçbir şey yapamaz, dağ başı mı burası, hem hükümetimiz
bu konunun üzerinde çok duruyor." Bunlar iyi. Ama ben, o adamın, daha
önce koruma kararı çıkartan karısını öldüresiye dövdüğünü, korktuğumu,
bu nedenle şikâyetçi olmak istediğimi söyleyince polis bana hayatî bir
noktada yanlış bilgi veriyor: "İşlem yapabilmemiz için, mutlaka
şikâyetçi olman lazım." Oysa ki düzenlemeye göre, mağdur kadın şiddet
gördüğü kişiden şikâyetçi olmasa da sığınmaevine yerleştirilebilir.
Ertesi
akşam Levent Polis Merkezi'ndeyim. Bu kez başvurumu alıyorlar. Sonra
"Bunu Metin Oktay'a götüreceğiz" diyorlar. Metin Oktay ??? Evsizlerin
götürüldüğü yer! Polislerden birisi "Ama orayı görüp de 10 dakika sonra
kaçmayasın" diyor. Ama kendi aralarında da tartışıyorlar. Biri diyor ki,
"Kadına şiddet farklı, evsiz farklı." Bu arada "Seni memleketine
gönderelim" de diyorlar. Neyse ki, Aile Bakanlığı'nın şiddetle ilgili
"Alo 183" hattını arıyorlar. Oradakiler telefonla hikâyemi dinleyip
"Kadın sığınmaevine gidecek" diyor. Oh, sonunda! Polisler bu kez
sığınağı arıyor. Bana dönüp "20 kişilik yerde 66 kişi kalıyormuş.
İnsanlar yerlerde yatıyormuş. Ona göre!" diyor.
Belki de battaniye üzerinde
Ve
sığınmaevi... Avrupa yakasında, polis merkezlerine başvuran bütün
şiddet mağduru kadınların getirildiği ilk adım sığınağı. Yer açılırsa,
diğer sığınaklara gönderilmek üzere ilk buraya getiriliyorsunuz. İki
polis yanımda, nöbetçinin yanına gidiyoruz. Bu görevli de erkek. Odada
iki polis bir de 16 yaşında Azeri kız var. Görevli onların önünde
başımdan geçenleri anlatmamı istiyor. Bu arada içeri kucağında bebekle
bir kadın giriyor: "Ben çıkışımı istiyorum". Görevli "Sen bir saat önce
gelmedin mi?" diye sorunca "Evet ama" diyor "Burda kalınmaz. Oturmak
için bile yer yok. Çocuğa su istiyorsun, temiz mi değil mi bilmiyorsun."
Görevli, bana "Haklı, bir şey diyemiyorsun. Size de söylüyorum,
battaniye üzerinde yatabilirsiniz" diyor.
Biri beyaz diğeri siyah terlik
Kadınların
olduğu bölüme gidiyoruz. Büyük, demir, koyu gri bir kapı... Biz girince
kapıya dönen yüzlerden biri gülümseyip "Hoş geldin" diyor. Kadınlar
getirilen çaya üşüşürken, ben girişteki televizyon odasında, boşalan
koltuklardan birine oturuyorum. Etrafta bir sürü kadın, ağır bir koku ve
ciddi bir gürültü var. Bir de kavga eden, koşturan, ağlayan, oracıkta
altı değiştirilen çocuklar. Burası aslında dört oda bir salon, büyük bir
ailenin kalabileceği bir ev gibi. Ama o akşam orada 70 kişi var.
Kadınların bir kısmı televizyon odasında dip dibe konmuş altı kanepe ve
üç koltukta oturuyor - koltuklardan birinin minderi yok. Bir grup
kadınsa akşamı banyoda geçiriyor. Banyo penceresinin önünde, kimi
oturuyor, kimi ayakta. Orada sigara içiliyor. Banyoya geçtiğimde
yorgunluktan çömelince bana ters çevrilmiş bir kova uzatıyorlar, üzerine
oturmam için.
Görevli
oradan oraya koşturuyor, kimi çocuğa bez soruyor, kimi su için bardak.
Ben de bir ara boş bulduğumda "Çantamı nereye koyacağım" diyorum. "Yer
yok, yanında duracak" diye cevap veriyor. "Peki kıyafet, terlik? Benim
hiçbir şeyim yok." "Bizde de yok" diyor görevli. Sonradan görüyorum ki
evden gecelikle kaçan burada gece gündüz gecelikle duruyor, sokaktayken
adamın elinden kurtulan, o sırada ayağında çizmesi varsa çizmesiyle...
Bir kadının ayağında biri beyaz diğeri siyah terlik var. Giden
kadınların bıraktıklarından böyle çözümler üretilebiliyor. Ha bir de
"Diyanet çözümü" var. Onu sonra anlatacağım.... Görevliye umutsuzca
"Banyo için havlu" diye soruyorum. Görevli bana çaresizce bakıyor. Diş
fırçasının da burada ultra lüks olduğunu kısa zamanda kavrıyorum.
Diyanet pasta getiriyor
BURASI
istasyon sığınak. Yani şiddet mağduru kadınlar önce buraya getiriliyor,
başka sığınaklarda yer açıldığında oralara naklediliyor. Benimle
konuşan görevli "Nakil, hiç belli olmaz, bir ay da sürebilir, daha fazla
da" diyor. Kadınların bu süre içerisinde alabildiği tek uzman desteği
psikologlarla yapılan görüşme. Psikologlar da her gün yeni gelen bir
sürü kadınla görüştüklerinden ayırdıkları süre çok sınırlı oluyor. Ve üç
psikolog üç kişiyle aynı anda aynı küçük odanın içinde görüşüyor. Bu
sırada mahremiyet için yapabileceğiniz tek şey sesinizi alçaltmak.
Psikolog görüşmesinin dışında hiçbir uzman desteği yok. Ne kadınlara
hukuki haklarıyla ilgili bilgilendirme, ne şiddetle ilgili bir atölye
yapılıyor. Duvarlarda "Kadına şiddete hayır" bile yazmıyor.
Sığınmaevindeki tek etkinlik, dinî sohbetler. Diyanet İşleri
Başkanlığı'ndan gelen görevliler çarşamba ve perşembe günleri ikişer
saat kadınlara kendi pencerelerinden dünyayı anlatıyor. Bu arada
kadınların çok ihtiyacı olan ama sığınmaevinde bulunmayan şeyleri
yanlarında getiriyorlar. Sığınmaevindeki külot problemi onların
müdahalesiyle çözülmüş mesela. Kadınlar din görevlilerinin çok güzel
pasta börekler getirdiğini de söylüyor.
"Ağlama oğlum"
Beş
aylık Ulaş var gücüyle ağlıyor. Sabahtan beri ateşi var. 19 yaşındaki
annesi Arzu, onu ayağında sallayarak uyutmaya çalışıyor. Ama Ulaş uyumak
bir yana sakinleşmiyor bile. Ateşi 38.5 derece. Hastaneye götürülüyor.
Doktor ilaç yazıyor ama annesinin ilaçların farkını ödeyecek parası yok.
Çaresiz dönüyor sığınağa. Ulaş'ı emzirmeye çalışıyor ama bir şey
yemediğinden sütü de gelmiyor. Ağlayan oğluna gözleri dolarak çaresizce
"Ağlama oğlum" diyebiliyor sadece. Sonra Ulaş'ın ateşi 39.5 dereceye
çıkıyor. Tekrar hastaneye gidiyoruz. Bu defa iğne yapıyorlar da çocuk
biraz rahatlıyor. Ama ilaçların alınması lazım. Neyse ki, ertesi gün
ablasıyla buluşuyor da, o ilaçları alıyor. Arzu'yu kocası ikinci kattan
atmış "Allah'tan bir şey olmadı, sadece kolum kırıldı" diye anlatıyor.
Kaçarak evlendiği için ailesi ona küs, ablasının babasını ikna etmesini
bekliyor, ama "Ben bu çocukla nasıl bekleyeceğim" diyor.
Sığınmaevinde
pek çok kişi burada kaptığı mikroptan dolayı hasta. Bir gözü şiş ve
kapalı kadının, şiddet sonucu değil de sığınakta kaptığı enfeksiyon
sonucu böyle olduğunu öğreniyorum. Hasta kadınlara sigortaları varsa
hastaneye gidebilecekleri, yoksa pazartesiyi beklemeleri gerektiği
söyleniyor.
Çoraplar arasında uyku
Gece
saat 12'ye yaklaşırken görevli "Hanımlaaar yatma vakti" diyor. Sıraya
girip kullanılmış battaniyelerden birer tane alıyoruz. Görevli,
çocukları için de battaniye alanlara "Hanımlar, bir tane... Sonra, gece
gelenlere battaniye kalmıyor" diyor. Bir iki çarşaf, kapanın elinde
kalıyor. "Nerde yatacağım" diyorum görevliye "Nerde yer bulursan" diyor.
Sığınaktaki
dört odada dip dibe sıralanmış tek kişilik yataklarda kadınlar
genellikle ikişer kişi yatıyor. Çocuklarıyla aynı yatakta üç kişi yatan
da var, dört kişi yatan da... Ben ilk iki gece televizyon odasındaki bir
çekyatta çocuklu bir kadınla yatıyorum. Çocukların üzerinde tepinmiş
olduğu kırlentin üzerine paltomu serip, kendime yastık yapıyorum. Üçüncü
gece beraber yattığım kadın hastalanınca, koridorun yanında yere konmuş
yataklardan birinde yatıyorum. Burada dip dibe konmuş yedi yataktan
adım atacak yer yok. Yatmadan önce "ayaklar battaniyenin altına"
deniyor, ayak kokusu yayılmasın diye...
Yanımda
yatan 50 yaşlarındaki teyze ışık gelmesin diye gözlerini, koku ve
mikroptan korunmak için de burnuyla ağzını tülbentlerle bağlamış.
Ürkütücü görünüyor. Yatıyoruz, bir süre sonra iki tarafımda bükülen
dizlerin arasında benim bacaklarıma yer kalmıyor. Ayağımı uzatabildiğim
zamanlarda ayağımın altında bir kadının saçlarını hissediyorum. Kafamı
kaldırdığımda ise bir çocuğun çorabıyla burun buruna geliyorum... O gece
hiç uyuyamıyorum.
Geceleri
biz yattıktan sonra da gelenler oluyor. Görevli, onları bir yerlere
"tıkıştırıyor." Bazı kadınlar ise koltukta oturur vaziyette uyuyor.
Onlar genellikle bir sonraki gün gidiyor. İki haftadır burada olanlardan
Muazzez "Siz şanslısınız, ben ilk gece betonda battaniyenin üzerinde
yatmıştım" diyor. Şubat ayının ortalarında sığınakta yaklaşık 100
kişinin kaldığını ve battaniye üzerinde yatıldığını, o dönemde burada
kalan başka pek çok kadından da duyuyorum.
Tuvaletten sonra el yıkayamadık
SIĞINAKTA
ciddi bir hijyen problemi var. Tuvalette, tuvalet kağıdı yok. Benim
orada kaldığım üç akşam da sular kesildi. İlk ikisinde yaklaşık ikiüç
saat, üçüncüsünde ise sabaha kadar. Üçüncü akşam sıvı sabun da bitti.
Sabahleyin tuvaletler çok fena kokarken, yetmiş kadın ve çocuk, pek
çoğumuz tuvaletten sonra ellerini yıkayamamış halde uyandık.
İş görüşmesine gidecek, yol parası yok
ÇİĞDEM
"cinnet geçirip" televizyonu parçalayan kocası bir ara evden çıkınca
kendini evden dışarı atmış. Gece 12'de karşı yakadan buraya taksiyle
gelmiş. Bindiği taksiye parasının olmadığını söylememiş. Sığınaktakiler
kefil olmuş, burada kalan kadınlara üç ayda bir verilen 100 lira yardımı
alınca 65 lirasını taksiciye verecek. Geriye kalan 35 lirayı da
"bozdurup bozdurup harcayacak." Kadınlar üç öğün yemeklerini sığınakta
yiyor. Ama iş görüşmesine giderken yol parası büyük mesele. Bir kadın
işe kabul edilmiş ama "Gelemiyorum, yol paramı siz karşılayın sonra
maaşımdan kesin" diyerek telefonda işvereniyle çözüm üretmeye çalışıyor.
Kimi kadınlar da "otobüs şoföründen rica etsem ne der acaba" diyor.
Her şeye rağmen
Üç
uykusuz gecenin ardından, dizlerim dermansız, bademciklerim şiş şekilde
ayrılıyorum sığınaktan. Bu süreçte "Sığınağa gelmesem beni öldürecekti"
diyen kadınların çaresizce kocalarına döndüğünü görüyorum. Hele çocuklu
olana, "Ne yapacaksın" diye sormaya utanıyorum. Çünkü seçenekleri ya
şiddet ya da çocukların hastalıktan kırıldığı bu sığınmaevi... Öte
yandan her şeye rağmen sığınağın bazı kadınları ölümden kurtardığını,
yeni bir hayata kapı araladığını görüyorum. Bazı kadınlar "Yıllardır ilk
kez dayak korkusu olmadan rahat uyudum" diyor. Ama bu uyku için
devletin de bir yatağı esirgememesi gerekiyor.
***
Haberde,
sığınmaevinde kalan kadınların, kimliklerinin açığa çıkmaması için,
isimleri ve şiddet hikayelerinin bir bölümü değiştirilmiştir.
--------------------------------------------------------------
Herkese merhaba. Bugünkü Taraf gazetesinde İstanbul’da bulunan kadın ilk kabul birimi ile ilgili bir haber yayınlandı. Haberde, üç gün süresince ilk kabul biriminde kaldığını ifade eden muhabir arkadaşımızın yaşadıkları ve tespitleri anlatılıyor.
Haberi
BM toplantısı nedeniyle bulunduğum ABD’de duyar duymaz hemen ilgili
Müsteşar Yrd. ve Denetim Hizmetleri Başkanımızı görevlendirdim. Arkadaşlarımız
gazetede anlatılanları araştırıyorlar, haberde belirtilen eksiklikleri
tespit ediyorlar. İstanbul Val.de bir açıklama yapacak.
Burada
kadın sığınma(konuk) evi ile ilk kabul birimi arasındaki farka değinmek
istiyorum. İlk kabul birimleri, başvuran kadınlarımızı 2
haftaya kadar misafir ettiğimiz geçici ve kısa süreli merkezler olup,
vaka durumuna göre buralarda kalan kadın sayısı değişmektedir. Kadınlar bu ilk kabul biriminden kadın konuk evlerine nakledilmektedirler.
Haberden
anlaşıldığı gibi fiziki eksikliğini tespit ettiğimiz yerle ilgili yeni
bir bina kiralanması talimatını daha önce vermiştik. Yakın bir zamanda taşınacağımız ilk kabul birimini hep beraber ziyaret edeceğiz. Yaptığımız denetlemelerle var olan fiziksel eksiklikleri de giderme kararlılığındayız. Tek endişem yaptığımız olumlu çalışmaların yapılan bu haberlerin gölgesinde kalması. Her
zaman söylediğim gibi bu sorun, sadece bir Bakanlığın ya da belli
kişilerin değil, toplumsal bir mücadele ile çözümlenebilecek bir konu.
Bakanlığımızın
aile, çocuklar, engelliler, yaşlılar, şehit ve gazilerin yanısıra en
önemli konularından biri kadınlarımıza yönelik şiddetin önlenmesi. Bakanlığımız 1,5 yıl önce kurulduğundan bu yana pek çoğu kamuoyuna da yansıyan, bugüne kadar yapılmamış çok
sayıda uygulamayı hayata geçirdik. Kadına karşı şiddetin önlenmesine
yönelik yasayı çıkarttık. Kadın konuk evleri, şiddet önleme ve
izleme merkezlerini açtık, açmaya devam ediyoruz. Güvenlik butonu
olarak bilinen uygulamayı şimdilik pilot olarak uyguluyoruz. Çok ayrıntılı ve yenilikler içeren bir yönetmeliğin çıkmasını sağladık. Kadın konuk evleri ve bu evlerin doğru çalışmasını sağlayacak yapılanmayı kurduk ve her geçen gün bu modelleri sınayarak daha
iyisini yapmaya çalışıyoruz. Şiddet gören kadınlarımızın başvuru ve
sığınma süreçlerini hızlandırdık. Alo 183 hattımızı aktive ettik.
Ama
hepsinin ötesinde kadına şiddet olgusunu zihinlerde çözmeye yönelik
çalışmalar yapıyoruz. Pek çok STK’mızla bu konuda çalışma halindeyiz. Bunları yaparken ilkemiz, kadına yönelik şiddete karşı sıfır tölerans. Bu konuda daha yapacak çok işimiz olduğunun farkındayız. Başbakanımızın
bugünkü grup toplantısında da söylediği gibi kadına yönelik şiddeti,
kadına kalkan eli her fırsatta lanetliyoruz, yüreğimizin kaldırmadığı tüm şiddet sahnelerinden kurtulmak istiyoruz.
Şiddetin
eskiden istatistiği tutulmadığı için artış var gibi gösterilmeye
çalışılıyor.Daha önce toplum olarak şiddetin farkında değildik. Artık bilimsel olarak istatistik tutuluyor ve toplum olarak bu şiddetin daha fazla farkındayız ve gerekli tedbirler alıyoruz.
--------------------------------------------------------------
İstanbul Valiliği'nin Basın Açıklaması
Taraf Gazetesi’nde 05.03.2013 tarihinde “Kadın Süründürme Evi” başlıklı bir haber yayınlanmıştır. Habere konu olan yer, Kadın Konuk Evleri’nin “İlk Kabul İstasyonudur”. İstasyonumuzda şiddet gören kadınların yanı sıra, aynı zamanda kolluk kuvvetlerince getirilen sığınma ihtiyacı olan ve barınmaya muhtaç olan kadınlar da misafir edilmektedir.
Bu nedenle zaman zaman misafir edilen kadınların sayısında artışlar olabilmektedir. Ancak şiddet gören ve güvenlik yönünden korunmaya ihtiyacı olan kadınlar, kadın konuk evlerine bu istasyondan ivedi olarak nakledilmektedirler. Kuruluşumuzun temizlik ve hijyen konusunda bir problemi bulunmamaktadır.
Gelen tüm kadınlara ihtiyaçlarına binaen psiko-sosyal destek, sosyo-ekonomik yardım, dayanışma ve yönlendirme yanında hukuki rehberlik hizmetleri de sunulmaktadır. Kadınlarımız, çoçuklarımız, gençlerimiz ve özürlülerimize hizmet veren sosyal hizmet kurumlarımızı her vesile ile değerli basın mensuplarımızın ziyaretlerine açık tuttuğumuzu özellikle belirtmek istiyoruz.
Kamuoyunun bilgilerine saygıyla sunulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder