24 Ağustos 2012

Öfke Paradoksu



Kızgınlık ve kızgınlığın daha yoğun hali olan öfke duyguları, varlığımızı tehdit eden olaylara karşı gösterdiğimiz duygusal, düşünsel, bedensel ve fizyolojik bileşenleri olan tepkilerdir. Saldırıya maruz kaldığımızda kendimizi savunmamıza ve savaşmamıza yardım eden güçlü tepkilerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Kızgınlık  ve öfke aynı zamanda birer iletişim unsurudur. Değişmesi gereken bir şeylere işaret eder, sınırları belirlememize ve korumamıza yardımcı olur, bizi bir şeyler yapmaya iter, motivasyon sağlar.

Belirsizlik, adaletsizlik, engellenme, haksızlık, tehdit, reddedilme, istismar, saygısızlık, kalabalık, gürültü, yalan gibi birçok durum bizi kızdırır ve öfkelendirir. Altta yatan gerçek duygu üzüntü, endişe, kırgınlık, hayal kırıklığı, kaygı, korku, kıskançlık veya utanç olabilir ancak dışa vurduğumuz duygu genellikle kızgınlık ve öfkedir. Bu nedenle kızgınlık ve öfke duygularının bir tür savunma mekanizması olduğu söylenebilir.

Kızgınlık ve öfke herkes tarafından farklı sıklıkta ve  farklı şekillerde yaşanır, önemli olan bu duyguları nasıl ifade ettiğimizdir. Kontrolden çıkıp yıkıcı olmadığı sürece normal, sağlıklı ve insani duygulardır. Yapılan araştırmalar bir kişinin ortalama olarak günde üç defa öfkelendiğini ve farklı yöntemlerle öfkesini ifade ettiğini göstermektedir.

Kızgınlık ve öfke anında engellenmeye karşı toleransımız genellikle düşer. Olayları istemeden abartılı ve çarpıtılmış olarak algılarız. Birçok araştırma kızgınlık duygusunun boşaltılmasının kızgınlık, öfke ve saldırganlığı daha çok arttırdığını, sorunu çözmek anlamında herhangi bir faydası olmadığını ve öfkeli tavırların daha çok öfkeye yol açtığını göstermektedir.

Kızgınlık ve öfke, bastırmaya ve belli etmemeye özen gösterdiğimiz duyguların başında gelir. Mutlu olduğumuzda çevremize olumlu enerji veririz, üzgün olduğumuzda çevremizde teselli etme ve dayanışma isteği uyandırırız. Ancak kızgınlık ve öfke duyguları en istenmeyen duygulardır, uzun sürmese bile ortaya çıktığı andan itibaren bu duyguları yaşayan kişinin kendisini ve çevresindekileri olumsuz etkiler.

Yapılan çalışmalar, düzenlenen eğitimler çoğunlukla kişinin kendi kızgınlık ve öfke duygularını kontrol etmesine yöneliktir. Kişiye beklemesi, sessiz kalması, sakinleşmesi, düşünmesi önerilir. Ancak kızgınlık ve öfke oldukça güçlü, ifade edilmesi de bir o kadar kolay duygulardır.

Bastırılan kızgınlık ve öfke, kaygı ve depresyona yol açabilmektedir. Ayrıca ifade edilmeyen bu duygular baş ağrısı, tansiyon yükselmesi, mide rahatsızlığı, varolan fiziksel rahatsızlıkların kötüleşmesi, sinir sistemi rahatsızlıkları, solunum ve dolaşım sorunları, uykusuzluk, bağışıklık sisteminde zayıflama gibi birçok fizyolojik probleme de yol açabilir.

Madalyonun diğer yüzünde ise kızgın, öfkeli biri ile karşı karşıya kaldığımızda ne yapacağımızı şaşırırız. Bu duyguların saldırganca ifade edilmesi bizi olumsuz etkiler. Hatta sakin bir şekilde sadece sözel olarak ifade edilse dahi bizde olumsuz duygular uyanabilir. Daha da ötesinde, hiç ifade edilmediğinde kaşların çatılması, dudakların daralması gibi istemsiz yüz ifadelerini veya farkında olmaksızın değişen ses tonunu kolaylıkla fark ederiz. Bu duyguların neden yaşandığına odaklanmak yerine ister istemez direk duygunun kendisine odaklanırız. Kızgınlık ve öfke karşısında tedirgin, rahatsız oluruz. Hatta bu duyguları tehditkar bulur, kendimize yönelik algılarız. Karşımızdaki kişinin öfke seviyesi arttıkça bizim de o kişiye karşı tolerans seviyemiz düşer. Kendimizi korumak için görmezden gelme, duvar örme, pasif agresif hatta bazen direk agresif tepkiler verme gibi farklı savunmalar geliştiririz. Bu da genellikle öfkeye konu olan konuyu çözümsüzlüğe götürür ve karşımızdaki kişiyi daha da sinirlendirir.



1 yorum:

  1. Duygucum ben bunu alır,seni de referans gösterir, okulda rehberlik panosuna asarım.Hamiş.Kalemine,aklına sağlık.

    YanıtlaSil