Hasta olmak genellikle çevremizdeki insanlardan dikkat, ilgi ve sempati görmemize neden olur. Bu nedenle çoğumuzun sırf bunları yaşamak için hasta rolü yaptığı en az bir anısı vardır. Hatta böylece sorumluluklarımızdan da muaf oluruz. Okula gitmemek için “karnım ağrıyor” numarası, işe gitmemek için “üşüttüm” numarası, istemediğimiz bir şeyi yapmamak için “başım ağrıyor” numarası yaparız. Nadiren yapılan bu hastalık taklidinde bazıları aşırıya kaçabiliyor. Hasta taklidi yapmanın yanısıra bazen kendilerini gerçekten hasta edecek, yaralayacak davranışlarda bulunabiliyorlar ve bunu defalarca tekrarlayabiliyorlar. Ameliyat olmaktan, acı veren tedavi yöntemlerine maruz kalmaktan da kaçınmıyorlar.
Munchausen Sendromu, ilk defa 1951 yılında hastane
hastane dolaşıp gerçek olmayan uydurma hastalık öyküleri anlatan, sonuç
alamadan hastaneden ayrılan ve aynı şikayetlerle tekrar tekrar hastaneye başvuran
bir grup hasta için Asher tarafından tanımlanmıştır. İsmini ise 18. yüzyılda
yaşamış, Rus ordusunda paralı süvari olan ve çevresindekilere sürekli sahte savaş hikayeleri anlatan, anlattığı
abartılı kahramanlık hikayelerinin yalan olduğu ortaya çıkınca da yalancılığıyla
ünlenen Alman Baron Karl Fredrich von Munchausen’den almıştır.
Munchausen Sendromu’na
sahip kişiler edindikleri tıbbi bilgilerle kendilerine sahte semptomlar oluşturarak
hastaneye başvurur, tedavi olmak isterler. Sağlık personeline hasta
olduklarını ve hastaneye yatmak zorunda olduklarını kanıtlamaya çalışırlar. Bunun
için kesme, yakma, aşırı dozda ilaç alma, bedenine yabancı madde enjekte etme
gibi çeşitli yollarla semptom da üretebilirler. Çocukluk
döneminde ilgi,
korunma, güven gibi ihtiyaçları karşılanmayan bu kişiler hasta olmadıklarının
ve hasta taklidi yaptıklarının farkındadırlar, ihtiyaçlarını sağlık personeli
ve kendilerine uygulanan müdahalelerle gidermeye çalışırlar. Munchausen
Sendromu olan kişiler depresif ve içe
kapanık kişilerdir, genellikle yalnız yaşarlar. Sürekli doktor ve hastane değiştirirler,
hastane işlemleri sırasında farklı isim
verebilirler. Stres altında
olduklarında kendine zarar verme, hastaneye yatmaya çalışma gibi davranışları sıklaşır.
İlk kez 1977 yılında Meadow tarafından tanımlanam
Munchausen by Proxy Sendromu’nda
ise kişi, Munchausen Sendromu’na sahip kişiden farklı olarak semptomları
kendisinde değil, bakmakla yükümlü olduğu kişide yaratmaktadır. Sorumluluğundaki "hasta" kişiye son derece iyi
bir bakım sağlayan ve hatta ani müdahalelerle onları kurtaran birer kahraman
olarak çevrelerinden olumlu tepki görmek bu kişileri beslemektedir. Munchausen by Proxy
Sendromu’na sahip kişiler genellikle tıbbi bilgisi hatta bazı durumlarda
geçmişi bulunan, işbirlikçi ve kendilerine yardım eden sağlık personeline
minnettar olan, cana yakın kişilerdir. Bu kişilerin çok büyük bir kısmı ise çevreleri
tarafından çocukları çok seven, şefkatli bir anne olarak tanınan ancak kendi çocuklarına
kasıtlı olarak zarar veren kadınlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder