Kızgınlık ve kızgınlığın daha yoğun hali
olan öfke duyguları, varlığımızı tehdit eden olaylara karşı gösterdiğimiz duygusal,
düşünsel, bedensel ve fizyolojik bileşenleri olan tepkilerdir. Saldırıya maruz
kaldığımızda kendimizi savunmamıza ve savaşmamıza yardım eden güçlü tepkilerin
ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Kızgınlık ve öfke aynı zamanda birer
iletişim unsurudur. Değişmesi gereken bir şeylere işaret eder, sınırları
belirlememize ve korumamıza yardımcı olur, bizi bir şeyler yapmaya iter,
motivasyon sağlar.
Belirsizlik, adaletsizlik, engellenme,
haksızlık, tehdit, reddedilme, istismar, saygısızlık, kalabalık, gürültü, yalan
gibi birçok durum bizi kızdırır ve öfkelendirir. Altta yatan gerçek duygu
üzüntü, endişe, kırgınlık, hayal kırıklığı, kaygı, korku, kıskançlık veya utanç
olabilir ancak dışa vurduğumuz duygu genellikle kızgınlık ve öfkedir. Bu
nedenle kızgınlık ve öfke duygularının bir tür savunma mekanizması olduğu
söylenebilir.
Kızgınlık
ve öfke herkes tarafından farklı sıklıkta ve farklı şekillerde yaşanır,
önemli olan bu duyguları nasıl ifade ettiğimizdir. Kontrolden çıkıp yıkıcı olmadığı
sürece normal, sağlıklı ve insani duygulardır. Yapılan araştırmalar bir kişinin
ortalama olarak günde üç defa öfkelendiğini ve farklı yöntemlerle öfkesini
ifade ettiğini göstermektedir.
Kızgınlık
ve öfke anında engellenmeye karşı toleransımız genellikle düşer. Olayları
istemeden abartılı ve çarpıtılmış olarak algılarız. Birçok araştırma kızgınlık
duygusunun boşaltılmasının kızgınlık, öfke ve saldırganlığı daha çok
arttırdığını, sorunu çözmek anlamında herhangi bir faydası olmadığını ve öfkeli
tavırların daha çok öfkeye yol açtığını göstermektedir.
Kızgınlık
ve öfke, bastırmaya ve belli etmemeye özen gösterdiğimiz duyguların başında gelir.
Mutlu olduğumuzda çevremize olumlu enerji veririz, üzgün olduğumuzda çevremizde
teselli etme ve dayanışma isteği uyandırırız. Ancak kızgınlık ve öfke duyguları
en istenmeyen duygulardır, uzun sürmese bile ortaya çıktığı andan itibaren bu
duyguları yaşayan kişinin kendisini ve çevresindekileri olumsuz etkiler.
Yapılan çalışmalar, düzenlenen eğitimler
çoğunlukla kişinin kendi kızgınlık ve öfke duygularını kontrol etmesine
yöneliktir. Kişiye beklemesi, sessiz kalması, sakinleşmesi, düşünmesi önerilir.
Ancak kızgınlık ve öfke oldukça güçlü, ifade edilmesi de bir o kadar kolay duygulardır.
Bastırılan
kızgınlık ve öfke, kaygı ve depresyona yol açabilmektedir. Ayrıca ifade
edilmeyen bu duygular baş ağrısı, tansiyon yükselmesi, mide rahatsızlığı,
varolan fiziksel rahatsızlıkların kötüleşmesi, sinir sistemi rahatsızlıkları,
solunum ve dolaşım sorunları, uykusuzluk, bağışıklık sisteminde zayıflama gibi
birçok fizyolojik probleme de yol açabilir.
Madalyonun diğer yüzünde ise kızgın, öfkeli
biri ile karşı karşıya kaldığımızda ne yapacağımızı şaşırırız. Bu duyguların saldırganca ifade edilmesi bizi olumsuz etkiler. Hatta sakin bir şekilde sadece sözel olarak ifade edilse dahi bizde olumsuz duygular uyanabilir. Daha da ötesinde, hiç ifade edilmediğinde kaşların çatılması, dudakların
daralması gibi istemsiz yüz ifadelerini veya farkında olmaksızın değişen ses tonunu kolaylıkla fark ederiz. Bu duyguların
neden yaşandığına odaklanmak yerine ister istemez direk duygunun kendisine
odaklanırız. Kızgınlık ve öfke karşısında tedirgin, rahatsız oluruz. Hatta bu
duyguları tehditkar bulur, kendimize yönelik algılarız. Karşımızdaki kişinin öfke
seviyesi arttıkça bizim de o kişiye karşı tolerans seviyemiz düşer. Kendimizi
korumak için görmezden gelme, duvar örme, pasif agresif hatta bazen direk agresif tepkiler verme gibi
farklı savunmalar geliştiririz. Bu da genellikle öfkeye konu olan konuyu
çözümsüzlüğe götürür ve karşımızdaki kişiyi daha da sinirlendirir.
Duygucum ben bunu alır,seni de referans gösterir, okulda rehberlik panosuna asarım.Hamiş.Kalemine,aklına sağlık.
YanıtlaSil